30 Ekim 2019 Çarşamba

Devlet

''Demokrasinin asıl prensibi, halkın egemenliğidir.Ama milletin kendini yönetecekleri iyi seçebilmesi için, yetişkin ve iyi eğitim görmüş olması şarttır.Eğer bu sağlanmazsa demokrasi,otokrasiye geçebilir.Halk övülmeyi sever.Onun için güzel sözlü demogoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler.Oy toplamasını bilen herkesin devleti idare edebileceği zannedilir.''

Hepinize tekrardan merhaba! Sizleri bugünkü kitabımızdan bir alıntı ile karşılamak istiyorum.Bugünkü kitabımız Platon'un Devlet isimli eseri.Aslında bu kitap 11.sınıftayken ilk okuduğum felsefe kitapları arasında yer alıyor.Siyaset felsefesi denilince akla gelen başyapıtlardan biri kesinlikle.Platon'un meşhur sözlerinin altını doldurmak için yazdığı bir kitap olduğunu düşünüyorum.Ne demek istediğimi birazdan daha iyi anlayacaksınız.Çok fazla spoiler vermeden içeriğine bir göz atalım öyleyse.Kitap,ideal bir devlet düzeninin nasıl olması gerektiğinin tartışıldığı bir kitap.Diyaloglar şeklinde karşımıza çıkmakta.Sadece ideal devlet düzeni ile de kalmayıp aynı zamanda askerlik,devlette kadının yeri,çocukların savaşa katılımı,nitelikli vatandaşın özellikleri gibi toplumsal birtakım konulara da değinmiş Platon.Başlangıçta doğruluk,eğrilik,iyilik kötülük, kavramları irdelenerek okuyucuya bir ön düşünce taslağı hazırlandırılmış olmalı.Aslında ahlak felsefesinin alanına giren bu konuların siyaset felsefesi ile harmanlanması beni çok etkilemişti.Devamında ise ahlak felsefesinden yola çıkılarak bahsedilen bu kavramların pekiştirildiğini görüyoruz.Kitap boyunca toplumun,toplum düzeninin oluşmasından devlet yapısının ortaya çıkışını ancak bu süreçte insanın yalnız olmadığını ve mutlaka sosyal bir varlık olduğundan kendi kendine yetemeyeceğini başka insanlara da gereksinim duyacağı gerçeğini bol bol dile getirmiş.Hatta Platon'a göre devleti oluşturan asıl nedenin hiçbir insanın kendi kendine yetememesi ve diğer insanlara olan gereksinimi olarak gösterilmiş.Kitabın devamında Platon'a göre devletin ödevi nedir sorusunun cevabına da rastlamaktayız.Bu durumu da ''insanları erdemli kılarak birlikte ve mutlu bir şekilde yaşamalarını sağlamaktır'' ibaresiyle gayet makul şekilde açıklamış.Olması gerekeni kısa ve öz biçimde bize sunduğunu görmekteyiz.Platon'un ideal devlet yapısına değinmeden geçemeyeceğim.'' Ya filozoflar yönetici olmalı ya da yöneticiler filozof.'' cümlesiyle karşılaşmışsınızdır.Platon'un Devlet kitabında anlattığı şey tam olarak da bu. Platon'a göre ideal devlet 3 hiyerarşik sınıftan oluşmalıdır:Yöneticiler, askerler ve işçiler.İşçiler ile ilişkilendirilen organ midedir mesela.Onlar çalışıp gerekli üretim araçlarını üretirler.Askerler ise kalp ile ilişkilendirilir.Cesur olmalı ve vatanlarını korumalıdırlar.Krallar ya da  yöneticiler ise beyin ile ilişkilendirilir ve her şeyin varlığı onlara bağlıdır.Devletin sorunsuz bir şekilde yürütülebilmesi için devleti beynini daha çok öne çıkaran insanlara emanet edin der Platon.Ona göre bu kimseler filozoflardır.Ya kralların filozof ya da filozofların kral olması gerektiğini bu üçleme ile anlatır bizlere.Aslında bakınca gayet mantıklı gelmişti bana.Eleştirebileceğim tek noktanın hiyerarşik olduğunu düşünüyorum.Elbette günümüz toplumunda da buna rastlıyoruz. Ama bu hiyerarşi eğer bir kastlaşma niteliğinde ise o zaman bu fikre pek de katılabileceğimi söyleyemem.İçerik hakkındaki bölümümüz bittiğine göre şimdi sırada alıntı yorumlama kısmı var...

1.)''KALABALIĞA KARŞI BU KADAR KATI OLMA.ŞÜPHESİZ Kİ DÜŞÜNCELERİNİ DEĞİŞTİRECEKLERDİR.''

Muhteşem bir eleştiri yapıldığını düşünüyorum bu sözle.Çoğunluğun her zaman haklı bulunmasına,çoğunluktaki bireylerin azınlıktaki düşüncelere gerektiği kadar saygı göstermediğine,çoğunluktaki düşünceye sahip olan insanların ben diğerlerine de saygılıyım dese de aslında bir yandan onları manipüle edip bir zaman sonrasında kendisi gibi düşünmeye zorladığına ve daha bunlara benzer sayabileceğim nice duruma haklı bir eleştiri olarak algıladım bu sözü.Platon zaten insanın sosyal yönüne oldukça önem veren bir düşünür.Kitapta da bundan epeyce bahsetmiş.Durum böyle olunca bu eleştiriyi yapması çok olağan .Çoğunluktakiler azınlıktakileri zorlamasa bile azınlıktaki düşünceye sahip insanlar bir süreden sonra kabullenme eylemine başkoyarlar. Sürekli etrafta gördükleri şeylerden etkilenmeyen insanların bile karşı düşünceyi kabullenmeseler bile kendisininkini bırakıp çoğunluğa daha ılıman yaklaşan  bir düşünceye sahip olma telaşına ne yazık ki rastlayabilmekteyiz.Bu sözle aynı zamanda insanların tek başlarına bir yaşam sürdüremeyecek kadar sosyal varlıklar olduğu gerçeğini ve ister istemez bir etkileşim söz konusu da olacağını anlayabiliriz.

2.)''BAŞLICA ÜÇ ÇEŞİT İNSAN VARDIR DERİZ: BİLGİSEVER, ÜNSEVER VE PARASEVER İNSAN.''

Platon'un tıpkı ideal düzende yaptığı gibi yine birtakım hiyerarşik sınıflandırmalara başvurduğunu açıkça görüyoruz. Bilgisever olarak nitelendirdiği insanların aslında yönetici olmaları gerektiğini düşündüğü filozoflar olduğunu, ünsever denilince de aklımıza asker sınıfının gelebileceğini ve parasever kısmı için de işçi sınıfını referans alabileceğimizi düşünerek Platon'un insan tiplemelerinde bile aslında ideal devlet düzenine bir göndermede bulunduğunu düşünüyorum.Elbette ki Platon için birinci tip olan bilgiseverler dışında diğerlerinin devleti yönetmeye haklarının olmadığı da yaptığım çıkarımlar arasında.

3.)''DOĞRULUK HERKESE BORÇLU OLDUĞUMUZ ŞEYİ ÖDEMEKTİR.''

Bu sözü kitapta okumayıp başka bir yerde okusam aklıma gelecek ilk isim kesinlikle Immanuel Kant olurdu.Ahlak felsefesinin içeriğine de değinerek tam bir sentez noktasına getirmiş işi Platon. Kant'ın ahlak felsefesinde duymaya alışkın olduğumuz erdem, iyi ahlak, doğruluk gibi kavramları Platon siyaset felsefesine uyarlamış bir nevi.Çünkü Platon'a göre bilen insan ahlaklıdır sonucunu çıkarmıştım kitaptan.Tıpkı hocası Sokrates gibi Platon da mutluğun bilgide gizli olduğunu düşünenlerden.Bu nedenle bilgiseverlerin ahlaklı insanlar da olacağını, ahlaklı oldukları için de temel ödev olarak görülen doğruluğun onlar tarafından eksiksiz uygulanacağı sonucuna bu bilgilerimi harmanlayarak varmıştım.Platon için değişen bir şey yok demek ki.Yöneticiler=bilgiseverler=ahlaklı insanlar şeklinde formüle edip yazmıştım kitabımın bir köşesine.

Alıntı yorumlama bölümümüzü de geride bıraktığımıza göre şimdi sırada genel fikirlerimi söyleyeceğim bölüm var.

Öncelikle kitap Ütopya olarak nitelendirilen ilk eser olma özelliğini taşıyor.Bu durum beni daha da meraklı bir okuyucu haline getirmişti.Ayrıca kitap İslam felsefesini de derinden etkileyen bir eserdir.Çünkü büyük bir İslam alimi olan Farabi'nin de eserlerinde bu etkinin açıkça görüldüğünü farklı bir kaynakta okumuştum.Ayrıca Platon'un kendi yaşadığı yer olan Antik Yunan'daki bitmiş demokrasiye olan eleştirisini okuyacağımı bilmek beni çok etkilemişti.Eleştirel eserler okumanın fikirlerimiz üzerinde yadsınamaz bir etkisi olduğunu düşündüğümden kaynaklı sanırım.Kitapta çok sevdiğim bir filozof olan Sokrates'e de değiniyor oluşu bir diğer artıydı benim gözümde.Anlatım olarak karmaşık ya da çok üst düzey bir kitap olduğunu düşünmüyorum.Hele ki Platon hakkında bir de ön bilginiz varsa kesinlikle sıkılmadan ve zorlanmadan okuyacağınız bir kitap.Yaptığı eleştirilerle yeni fikirler oluşturma yönünde de size ışık tutacağını düşünüyorum.Sadece siyaset felsefesi değil aynı zaman da ahlak felsefesi de içeriyor oluşu içerik yönünden kitabı ayrı bir zenginleştirmiş.Bu kadar zenginlik varsa bu kitapta eeee bize de okumak düşer dediğinizi duyar gibiyim.Öyleyse sizleri Platon'un bu muhteşem eserinin zengin içeriğinde yalnız bırakıyor ve yayınımı yine kitaptan bir alıntı ile sonlandırmak istiyorum:
''Eğriliğin en yüksek derecesi, doğru olmayıp doğru görünmektir.''
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:) Bir sonraki yayında görüşmek üzere:)) 

   

29 Ekim 2019 Salı

Cesur Yeni Dünya

Hepinize merhaba! Bugün diğer felsefi eser türlerinden farklı olarak hem edebi anlamda hem de kurgusal yönden (ütopik ve distopik) muhteşem bir eserle sizlerle birlikteyim.Cesur Yeni Dünya kitabı Aldous Huxley tarafından yazılmış, tür olarak ''ütopik'' olarak geçse de bana biraz ''distopik'' gelen bir kitap.Kitabın kurgusal yöndeki gerçek türüyle ilgili bu karmaşa zannediyorum ki konunun ''çok ileri teknolojilerin kullanımı'' olmasından kaynaklı.Yazar kitabı 1932'lerin bir ütopyası olarak kaleme almış olsa da, 2000'lerde artan teknoloji ve yapay zeka kullanımı zihnimde kötü senaryoların canlanmasına ve kitabı distopik olarak algılamama sebep olmuştu okurken.Kitap Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'nde bir grup öğrencinin gezisiyle başlıyor.Burada birim müdürü öğrencilere nasıl insan üretimi yaptıklarını bölüm bölüm anlatıyor.İnsanlar istenilen şekilde üretiliyor yani ileride ne düşüneceği, neyi sevip sevmeyeceği, zaafları ve güçlü yanları o daha tek bir hücre iken belirlenmiş oluyor.Açıkçası distopik olarak adlandırılmasında bu bölümün çok etkili olduğunu düşünüyorum.Müdür bu şartlandırmanın gerekliliğini kitapta şu sözlerle açıklıyor: ''Mutluluk ve erdemin sırrıdır, yapmak zorunda olduğun şeyi sevmek.Tüm şartlandırmaların amacı budur:İnsanlara kaçınılmaz toplum yazgılarını sevdirmek.'' Bu şartlandırmada elbette ki tüm bireyler tek tip yaratılmıyor.Üst ve alt tabaka olarak ayrılan bu yapay insanlar(mecazi anlamda) kendi tabakalarına atfedilen özellikleri taşıyorlar.Mesela alt sınıf olan bir delta iseniz zaman kaybettirici unsur olarak görülen kitaplardan nefret etmeniz sağlanıyor.Öyle bir şartlandırma ve kabullendirme mevcut ki alt sınıf bir delta bile ''iyi ki alfa değilim'' düşüncesini taşıyor.Biraz düşününce bugün bile insanların çeşitli şekillerde şartlandırıldığını ve bazı statüsel farkların var olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz.Kitaptaki ileri teknolojiye sahip bu toplumda aile yapısı tamamen bozulmuş,anne-baba kelimeleri duyulunca bile ürperme geliyor insanlara.Cinsellik aşırı düzeyde serbest,tek eşlilik ise onlar için çok saçma bir kavram.Dini inanç hala var. Ford isminde düzenin kurucusu bir tanrıya inanılıyor ve adına ayinler yapılıyor.Çok spoiler vermeden içerik adına ekleyeceğim  ayrıntılar ise ufak bir aşk hikayesi ve düzene baş kaldırma temalarını da içeriyor kitabımız.İçerikten sonra sırada alıntı yorumlama bölümümüz var...

1.)''EĞER FARKLIYSAN YALNIZLIĞA MAHKUM OLUYORSUN.YALNIZ OLANA ACIMASIZ DAVRANIYORLAR.''


Günümüz modern toplumunun en büyük negatif özelliklerinden biri taa 1932lerin romanında bile yer edinmiş kendine.İnsanlar arasındaki bana benzemiyorsa kötüdür zaten,benim gibi düşünmüyorsa yanlıştır zaten gibi önyargıların hala var olması toplumsal gelişmemize ket vurmakta.Yeni bir düşünceyi,tarzı kabul etmekteki bu zorlanma diğerleri tarafından farklı olarak nitelendirilen bu insanların sosyal yaşantıdan soyutlanmasına ve yalnızlaştırılma yoluna itilmelerine sebep oluyor.Zaten geri kalmış olarak nitelendirdiğimiz toplumların özelliklerine bakacak olursak ana etmenlerden birinin yeni fikirlere olan sert ve kabullenmeye direnen tutumlar olduğunu, farklı düşünen insanların gerek toplum gerek hakim düşünce tarafından isole edilip yalnızlığa mahkum edildiğini görüyoruz.Kitapta geçen bu söz bence yazdıklarım için muhteşem bir özet cümlesi niteliğinde.


2.)''KENDİM OLMAYI YEĞLERİM ;SURATSIZ DA OLSA KENDİM OLAYIM.NE KADAR NEŞELİYSE DE BAŞKA BİRİ OLMAK İSTEMEM.''


Kitapta kullanılan yöntemlere (öjenik, hipnopedi (uykuda öğrenme) ve sisteme tam bir baş kaldırı niteliğindeki söz.Daha önce belirttiğim gibi kitapta insandan ona ait neredeyse bütün özellikler çalınmış durumda.İnsanı sadece şartlandırmalara bağlı tutan ve kendisinin bir kimlik oluşturmasına imkan tanımayan,kimlikleri önceden belirlenmiş bir yığın insan üretiminden başka bir şey olmayan  sisteme karşı  gelen  karakterimizin kendi biricik ve özgün kimliğini bulma çabasını en net haliyle gözler önüne seriyor. Öyle ki insan kendisi olamayıp neşeli bir insan olmaktansa kendi kimliğini oluşturup kötü bir huy olan somurtkanlığı da göze alacak seviyeye gelmiş.Yani kısaca ben ben olmadıktan sonra gülsem neye yarar ki mesajı tam olarak bizlere ulaşıyor


Alıntı yorumlarımı da bitirdiğime göre kitap hakkındaki genel görüşlerime geçebiliriz.Öncelikle kitap gerçekten çok akıcı;bir kurgusal olaya bağlı olduğu için okuyucuyu sıkmayacak nitelikte.Ayrıca her ne kadar siyaset felsefesi konularını içerse de diğer felsefe kitapları kadar ön bilgi gerektirmediğinden okuyucu düzeyi olarak da ilgili pek çok kimse tarafından tercih edilebilir.Çok da yakın bir tarihte yazılmamış olmasına karşın bir nevi güncel bir konuyu anlattığından okumada ve yorumlamada sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyorum.Kitapta anlatılanlara siyaset felsefesi bilgisi de katıldığında olaylara çok yönlü  bakış açısına sahip olmanıza kesinlikle yardımcı olacak bir eser.Ben okurken kitapta yapılan toplumsal eleştiriler o kadar ilgimi çekmişti ki günümüz modern toplumuna uyarlandığında şu anki zamana bile ışık tutabilir. Özellikle Siyaset felsefesine farklı bir boyutta bakmak isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap.Okuma listenize ekleyin derim ben...


Kitapla ilgili yorumumu sonlandırmadan önce kitabı okuma listenize eklemenize yardımcı olacağını düşündüğüm bir alıntısını paylaşmak istiyorum sizlerle:

''Hayvanların arasından bir tek biz ''gelecekte bitmiş zaman kipinin''acısını çekeriz.

Hoşçakalın, felsefeyle kalın:)

26 Ekim 2019 Cumartesi

FRAGMANLAR

Merhaba arkadaşlar...Bugün yine muhteşem bir başyapıt ile sizlerle birlikteyim.Yorumladığım diğer eserlerden biraz farklı türde olacak bir kitap ama beğeneceğinizden eminim.Öyleyse başlayalım.Bugünkü kitabımız Herakleitos'un Fragmanlar'ı. Kitap ve başrolümüz Herakleitos  hakkında biraz ansiklopedi kurcaladığımızda kitap hakkında muazzam bir gerçekle yüzleşiyoruz. Herakleitos'un zamanında yazdığı bir kitabı döneme hakim olan baskıdan kurtarabilmek adına bir tapınağın altına gömmesiyle başlıyor hikayemiz.Tapınak daha sonra yıkılınca altındaki kitap parçaları ve bazı yazıları eksik halde ele geçiriliyor.İşte kitaba adını veren Fragmanlar da böyle çıkıyor ortaya.Kitaba bakıldığında Herakleitos'un materyalist yapısına ve zamanın sürekli değiştiğine dair olan'' Her şey akar'' ilkesine aynı zamanda en büyük düşüncesi olan ''logosa'' ait pek çok ayrıntı bulmanız mümkün.Kitap Herakleitos' a ait olan( bazılarının aidiyeti kesin olmamakla birlikte ki bunlar yalancı fragmanlar olarak adlandırılıyor.) sözlerin derlemesiyle oluşturulmuş.Yeni basımına baktığınız zaman kitabın bir sayfasında tek bir cümle karşı sayfasında ise bunun yorumu ve Yunanca yazımını bulabileceksiniz.Bir olaya bağlı olmadığı için içerik olarak bahsedilmesi biraz zor bir kitap olacaktır.Öyleyse haydi alıntılara bakarak kitap hakkında daha çok bilgi edinelim...

1.) ''ÇEMBERİN ÇEVRESİNDE BAŞLANGIÇ VE SON ORTAKTIR.''
Herakleitos'un kosmos anlayışı zamansaldır. Bunu ''her şey akar'' ilkesinden anlayabiliriz.Çemberdeki başlangıç ve sonun ortak olması kozmik düzenin ebedi ve ezeli bir dönüş içinde olması anlamına gelir.Kozmik düzen içinde bulunan hiçbir şey de ölümsüz değildir.Sürekli olarak ölüm ile yaşam,bolluk ile kıtlık, yaz ile kış yer değiştirir;ama kozmik düzenin yapısı hiçbir zaman değişmez.Bu yorumumu da yine Herakleitos'un ''her şey zıttı ile vardır'' ve ''karşıtların çatışması'' fikirleriyle de desteklemek istiyorum.Çünkü kitapta bunlara da çokça yer verilmiş.Aynı zamanda farklı bir yorum getirecek olursak Yunan anlayışına göre dairesel hareket,ölümsüz olmanın bir göstergesidir.Bu bakımdan kosmosun kendisi ölçülere göre yanan ve sönen bir ateş olarak ölümsüzdür.Burada da Herakleitos'un arkhe(ilk neden) olarak ateşi düşündüğü sonucuna varabiliriz.

2.) ''İNEN VE ÇIKAN YOL BİR VE AYNIDIR.''
Kitaptan anlayabildiğim kadarıyla kozmik açıdan bakıldığında inen yol,ateşin sırasıyla hava, su ve toprağa dönüşmesidir.Bu iki yolun birlikte işlemesi,kozmik düzen içerisindeki oluş ve bozuluş süreçlerinin ortaya çıkmasına sebep olur.Yani nesneler bir yandan bozulurken bir yandan da yeni nesneler var olur.İnen ve çıkan yolun bir olması hakkındaki bu fragman yine Herakleitos'un karşıtların çatışması ve birliği adı altında toplanan düşüncesinden olagelmiştir.

3.)ÖLÜMSÜZLER ÖLÜMLÜ,ÖLÜMLÜLER ÖLÜMSÜZ.BİRİ DİĞERİNİN ÖLÜMÜNÜ YAŞAR DİĞERİ DE ÖTEKİNİN YAŞAMINI ÖLÜR.
Kitapta en çok beğendiğim fragman buydu.O kadar derin anlamlar taşıyor ki yorumlayana dek bayağı zaman geçirmiştim.Sonuç olarak şu kanıya vardım.Bedeni tamamen yaşayan ruhu öldürür;bedeni tamamen öldüren ise ruhu yaşar.Ölümsüz bir insan olduğumuzu varsayarsak etrafımızdaki ölümlü insanların ölümlerini görme olasılığımız yüzde yüzdür.Ölümlü bir insan isek de ölümsüz bir insanın hayatını kendi yaşamımız el verdiğince görme olasılığımız da yüzde yüzdür.Yani ölümsüz, ölümlü öldüğünde onun ölümünü yaşamış olur.Ölümlü ise öldüğünde;ölümsüzün yaşamını ölmüş olur.İki karşıt durum bir aradadır ve kosmos bu ilkeye göre devam eder.

Kitapta çokça yer verilen LOGOS kavramından da bahsedecek olursak bu kelimeye oran,ölçü,akıl,düşünce gibi pek çok mana yüklenmiştir. Herakleitosa göre ''Ben de dahil olmak üzere her şey logostur''.Bunların kendini gösterdiği yer ise zannediyorum ki kosmos olacaktır. Herakleitos'un fragmanlarından anladığım kadarıyla evrene sadece duyuları ile bakanlar evrenin sadece görünür kısımlarını görürler.

Kitapla ilgili genel görüşlerime değinecek olursam; şu ana kadar okumak bağamında en kolay okunan felsefe kitaplarımdan birisiydi.Bir sayfada tek bir cümle olması okuyucunun işini elbette kolaylaştırıyor ama fragmanların her biri o kadar derin anlamlar taşıyor ki üzerine mutlaka kafa yorulması gereken bir kitap.Yeni basımlarda çeviren kişinin kendi yorumlarını koyması anlamaya yardımcı olması bakımından iyi iken kendi yorumlarımızı yapabilmemiz açısından biraz sıkıntılı olmuş.Bir tavsiye vermek isterim bu konuyla ilgili: İlk olarak fragmanın kendisini okuyun ve yorumlayın daha sonra yapılan yorumu okumanız daha sağlıklı ve özgün yorumlar yapmanıza yardımcı olacaktır. Sadece Herakleitos severlerin kesinlikle okuması gereken bir kitap değil bence.Ben bir Sartre hayranı olmama rağmen beğenerek okumuştum.Sizlere de tavsiye ediyorum.

Bugünkü yayınımı sonlandırırken sizlere yine kitaptan bir söz sunmak istiyorum.Diğer yayına kadar gerçek anlamını bulacağınızdan eminim. '' Aynı nehirde iki kez yıkanmaz.''
Hoşçakalın,felsefeyle kalın :)



 

24 Ekim 2019 Perşembe

Sokrates'in Savunması

Güzel bir günden hepinize tekrardan merhaba.Bugün tanıtacağım kitaba giriş yapmadan önce beni derinden etkileyen bir tabloyla karşılamak istiyorum sizleri. Sokrates'in (ki kendisi benim en favori filozoflarım arasında yer alır.) savunmasından bir kesiti anlatan bu tablo bana o kadar derin konularda ışık olmuştu ki buna değinmeden geçemezdim.''Cahil olarak yaşamaktansa ölmeyi yeğlerim'' anlayışının resme dökülmüş en güzel hali bence.Fikirlerimiz olmadan asla tam manasıyla bir insan olamayacağımızı, sadece fikirlerimizin olmasının da aslında yeterli olmadığını, bunlara sahipsek fikirlerimizi ucunda ölüm dahi olsa sonuna dek savunmamız gerektiğini öğretti bana.Kitabı okumadan önce Sokrates kadar cesur olabilir,fikirlerinden vazgeçersen ölmezsin denildiğinde zehre elimi uzatır mıydım emin değilim ama şu an olması gerekenin bu olduğundan tamamıyla eminim.Tablo ve anlamıyla  ilgili fikirlerimden sonra şimdi sıra asıl konumuzda:SOKRATES'İN SAVUNMASI
Bildiğiniz üz ere kahraman filozofumuz Sokrates'in yazılmış olarak ardında bıraktığı hiçbir kaynak yok.Bunu felsefe alanında sahip olduğu diğer fikirlere borçluyuz.(Yazılı sistemi gereksiz görmesi, öğretilecek şeye ulaştıracak tek yolun kişiye sorular sorarak düşündürüp doğru sonuca ulaştırılması...)
neticesinde Sokrates'e ait bütün bilgimiz öğrencisi Platon tarafından sağlanmış bizlere.Tıpkı bu kitap gibi.İçeriğe bakacak olursak: Atina'da yaşayan Sokrates kendini bir at sineğine benzetir.Onun gibi ufak ama rahatsız edici.At sineğinden kastı sorduğu sorular olmalı bence.Çünkü düşünme yetisini gerektiği kadar kullanmayan insanlar için sorduğu sorular gerçekten de can sıkıcı olabiliyor.Sofist adını verdiğimiz geçmiş zamanın gezgin öğretmenlerinden biri olan Sokrates insanlara hayatları, dünya gerçekleri vb. pek çok konuda bilgi sahibi olduklarını zannetseler bile aslında düşündükleri kadar çok şey bilmediklerini göstermeyi amaçlıyor.Hatta kitapta beni en çok etkileyen kısmın da Sokrates'in konuyla alakalı olarak bir şey bilmediğini zanneden bir köleye sadece doğru soruları sorarak bir geometri problemi çözdürdüğü bölüm olduğunu söylemeliyim. Sokrates sadece bununla da yetinmeyip yoldan geçen herkese,onu dinlemek isteyen tüm insanlara nasihatler veriyor ve düşünmeye teşvik ediyor.Yaptığı bana o kadar manidar gelmişti ki keşke Sokrates zamanında yaşayıp bu sohbetlere ben de katılsaydım demekten alıkoyamadım kendimi.Elbette her şey benim hayal ettiğim kadar güzel gitmedi.Tıpkı günümüz dünyasında da olduğu gibi bu düşünme eyleminden rahatsız olan 2 kişi Sokrates'in gençleri dinden çıkarttığını,sorduğu sorularla zihinlerini bulandırdığını ve bu durumun onları çok rahatsız ettiğini kadıya ilettiler.Ama aksine Sokrates'in yaptığı onların bulanık zihinlerine bir süzgeç geçirmekten başka bir şey değildi bana göre.Gerçek anlamda iyi bir amaca hizmet eden Sokrates için bu durum içler acısı olmalıydı.Kadı kararını verdi ve Sokrates'e de son kez savunma yapmak isteyip istemediğini sordu.İşte kitaptaki asıl can alıcı nokta burasıydı .Sokrates düşünmenin cezalandırılacak bir davranış olmadığının elbette farkındaydı.Kadı'nın fikirlerinden ve sorularından vazgeç, insanları rahat bırak ben de cezanı affedeyim teklifine karşılık baldıran zehrini tercih etti.''Siz yaşamayı seçtiniz ben ise ölmeyi ancak hangisinin daha iyi olduğunu ancak tanrı bilebilir'' sözlerini sarf ettikten sonra sevdiklerinin gözleri önünde zehri içerek fikirleri uğrunda yaşamını sonlandırdı.İtiraf etmeliyim ki şu ana kadar neredeyse hiçbir kitapta kendimi bu kadar kötü hissetmemiştim.Ben olsam yapmam gereken bu olmasına rağmen yapar mıydım diye düşündüm okurken.Bu kitaptan sonra bedenimize prangalar da vurulsa fikirlerimize asla zincir vurulamayacağı ilkesini benimsedim ve ben de baldıranı içmeye karar verir konuma geldim.İçerikten sonra şimdi de 2 önemli alıntıyı yorumlayalım:

1.)''SORGULANMAMIŞ HAYAT YAŞANMAYA DEĞMEZ.''

Hayatın bir öğreti olduğunu ve öğrenmenin sonu olmadığını düşünecek olursak haklılığına tamamen katılacağımız bir düşünce olduğundan eminim.Hayatımızda ''bugün bunu öğrendim'' diyemediğimiz her günü, bu konu hakkında düşündüm diyemediğimiz her an aslında ömrümüzün bizden çaldığı zamandan başka bir şey değildir.Aynı Sokrates'in de söylediği gibi: Mutluluğun kaynağı bilgidir; mutluluğa erişemeyen insanlar genelde düşünmeyen kimselerdir ve onlar ki kendi mutsuzluklarına kılıf aramak için düşünmemeyi yeğlerler.

2.)''EY İNSANLAR! ARANIZDA EN BİLGENİZ, SOKRATES GİBİ BİLGELİĞİN GERÇEKTE BİR HİÇ OLDUĞUNU BİLENDİR.''

Sokrates'in bu sözünü hemen yine ona ait olan bir başka söz ile pekiştirmek istiyorum.Bu sözü yorumlamama çok yardımcı olmuştu: ''Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.''Kendisini her ne kadar bilgili zannetse de insanlar günün her dakikasında yeni bilgileri alabiliyorlar.Zaten bilgi dediğimiz kavramı engin bir okyanusa benzetecek olursak bu enginliğin sonunu gören insanların olması bana pek de inandırıcı gelmiyor.Yani asıl bilgelik etrafta benim ünvanım, benim kademem, benim bilgi birikimim diye gezmekten ziyade Sokrates gibi bu düşünme eylemi uğruna ölebilmekte.

Alıntılarımı burada sonlandırırken kitap için genel olarak şunları da söylemeliyim: Diğer felsefe kitapları gibi bilgi verme işleminden ziyade ders verme işlevinin yoğun olduğu bir kitap.Kesinlikle işlenen tema fikirlerimiz üzerine sirayet ettiğinde felsefi düşünme anlamında geliştirici birtakım özellikleri olduğuna inanıyorum.Benim okuduğum ilk Felsefe kitaplarından olmasına rağmen bana olan katkısıyla bir unutulmaz olmuştur benim için.''Fikirlere zincir vurulamaz.'' cümlesi kitabın bir nevi özet cümlesi olarak düşünülebilir.Başucu kitap önerilerime şiddetle eklediğim bir kitap olduğunu da belirteyim.

Sözlerimi burada sonlandırarak sizi Sokrates ile baş başa bırakıyorum. Hoşçakalın, felsefeyle kalın:)

19 Ekim 2019 Cumartesi

Kızım'a Felsefe Öğretiyorum

Yazmaya başlamadan bir fotoğraf çekelim... 
İlk yayınımıza çok ağır olmayan bir giriş kitabıyla başlayalım istedim.Kızıma Felsefe Öğretiyorum kitabı Roger Pol Droit isimli bir yazar tarafından kaleme alınmış.İçerik olarak tam da psikolojinin büyük kuramcılarından biri olan Piaget'in taktiklerini içeriyor.Bir nevi sohbet havası.Kitap tam olarak şu şekilde başlıyor(okurken bayağı sevmiştim)''Sorular soran ama cevaplardan tatmin olmayan bütün çocuklara.''Tam da Piaget gibi küçük çocuklara sorular soruluyor ve onları doğru cevaba ulaştırmak hedefleniyor.Elbette ki söz konusu Felsefe olduğunda tek bir doğru cevaptan bahsetmek pek de mümkün değil ancak bildiğimiz gibi biraz daha fazla kabul gören felsefi fikirler de mevcut.Bence burada da aynı muhteşem filozofumuz Sokrates'in maiotik adını verdiği yönteme de başvurulmuş gibi.Yani doğru cevabı direkt olarak vermeyip sorular sorarak buldurmak.Her ne kadar giriş niteliğinde hafif bir kitap olsa da diğer yorumculardan farklı olarak kitapta saydıklarım gibi önemli tekniklerin de kullanılabilmiş olacağını düşünüyorum.Tabi Droit'in gerçek amacı bu muydu onu bilemem.Kitabın alt başlıklarına bakacak olursak Droit bunları şu şekilde ayırmış:
1-Doğru fikirleri aramak
2-Bilge ya da bilgin olmak
3-Sözcüklerin yolunu izlemek
4-Özgürlüğe giden sayısız yol
 İçerikten sonra şimdi sıra kitapta altını çizdiğim bazı yerleri yorumlamaya geldi.

1.)'' FELSEFE ÇOĞU ZAMAN KORKUTAN BİR SÖZCÜKTÜR.''
Elbette bağlaşıklık yönünden bakılırsa cümlenin ne dediği anlaşılabilir.Peki ya cümlede açıkça belirtilmeyen mesajlar...Felsefe kelimesine sadece anlamsal olarak yani''bilgi sevgisi'' olarak bakmak bence tamamen yanlış.Boşta öylece duran bir bilginin kime ne faydası olabilir ki? Droit bence burada Felsefenin bir disiplin olma yönünden  ziyade bir sosyal anlamda düşünme ve eleştiri yapma çabasını kastediyor.Gün geçtikçe düşünmekten korkar bir hale gelmiş olmamıza küçük bir yorum getirilmiş sadece.Aslında biz Felsefe yapmaktan değil yaptıktan sonraki süreçte olacaklardan korkuyoruzdur çoğu zaman.Çünkü her yeni düşünce beraberinde bir eylemi de getirir.Düşünceler bir nevi eylemlerin anasıdır.İnsanın eyleme koyulma sorumluluğunu alması onu nasıl geliştirirse her alanda;düşünme sorumluluğunu alması da Felsefe alanında geliştirir.Sonuçları belirsiz,zor diye düşünmekten vazgeçmemeli insan neticesinde sonuçların eylemleştirilmesidir insanı insan kılan diye bir anlam çıkarmıştım bu sözden.

2.) ''HAYATTAKİ HER ŞEY BİR FELSEFİ DÜŞÜNCEYLE,ÖNCE BİR TÜR DENGESİZLİK YARATAN BİR ŞAŞKINLIKLA BAŞLAR.''
Öğrenme eyleminin kendisi zaten çok karmaşık, psikolji kuramcılarının başlıca bir boyutu iken elbette felsefi yönden de bu duruma bir açıklık getireceğiz.Bu sözün anlamını bulmaya çalıştığımda beynimde şöyle kısa bir durumu canlandırmıştım.Bir arkadaşım yanıma gelir ve bana ilgimi çekmeyen,ya da zaten hakkında bilgi sahibi olduğum bir durumu bana anlatırsa benim pek de ilgimi çekmez.Ancak söze ''Aa biliyor muydun.....'' şeklinde beni şaşırtacak bir başlangıç yaparsa bu ilk olarak bende bir merak uyandırır.Zaten bence öğrenmenin de ilk basamağını merak oluşturuyor.Daha sonraki bilgiler beni şaşırtacak veya bilmediğim  nitelikte olursa ben arkadaşımdan sonra da bu konuyu araştırırım ve neticede öğrenmiş olurum.Kısaca özetleyecek olursam buradan John Lock'un Tabula Rasa fikrine bir gönderme yapabilirim diye düşünüyorum.Ama Locke'tan farklı olarak boş beyaz bir sayfa olan beynimize öğrenme hevesinin ve eyleminin ancak ve ancak afallayarak,merak ederek ve şaşırtılarak ortaya çıkarılabileceği kanısındayım.
Aslında hayatımızın amaçlarından biri de bize verilen zaman zarfı içerisinde defterimizi olabildiğince iyi değerlendirerek doldurmak ve deftere yazdıklarımızı karşımızdakilerle de paylaşmak.Bunun için en iyi yöntemin şaşırtılmak olduğunu söylüyor Droit. Öyleyse hayattakilere bir tavsiye: Şaşırın! sonucunu da bu sözden çıkarabileceğimizi düşünüyorum.

Kitap hakkındaki genel görüşüme gelecek olursak:Genel olarak felsefi birtakım araştırmalarda kullanılabilecek ileri bir düzey kitap değil kesinlikle.Daha çok ''Felsefe neymiş ya bir fikrim olsun'' düşüncesine sahip insanlar için yararlı olacağını düşünüyorum.Felsefeye bir nevi giriş niteliği taşıyor. Felsefe'nin üç temel problem alanı olan varlık,bilgi ve değer alanlarına da değinmesi yönüyle başlangıç düzeyi felsefeseverlere yardımcı bir kaynak.Hele ki çocuğum Felsefeyi sevsin diyorsanız önereceklerim arasında ilk üçe kesinlikle girer.Diğer kitaplardan farklı olarak bir yazardan ziyade çocukların fikirlerine önem verilmesi beni bayağı etkilemişti.
Bu yayınımı yine bu kitaptan bir söz ile bitirmek istiyorum.Şimdilik hoşçakalın,takipte kalın,felsefeyle kalın...
''Felsefe sözcüklere sözcüklerle savaş açar.''
   

17 Ekim 2019 Perşembe

Tanıtım

MERHABA ARKADAŞLAR !
nedir bu felsefe ile ilgili görsel sonucuBu yeni bloğumun ilk yayını.Sizlerle birlikte olduğum için çok mutluyum.Paylaşımlardan sonra sizin de mutlu olacağınızı umuyor ve tahmin edebiliyorum.Felsefe sanılanın aksine taa Eski Yunan zamanında tarihe gömülmedi, aksine hayatımızın, zerre kadarcık bir düşüncemizin içerisinde bile Felsefe'nin kırıntılarına rastlıyoruz.Ben ki bu disiplinin( aslında  benim için bir disiplin değil bir yaşam şekli ama bilimsel olarak öyle adlandırılıyor) bir aşığı olarak sizlere okuduğum Felsefe kitaplarının eşsiz yorumlarını sunuyor olacağım.Yorumların yanı sıra bloğumda felsefik sözlerin hayatımıza olan uyarlamasını, bu sözlerin arkasındaki örtülü anlamları da keşfetme fırsatını yakalayacaksınız.Her kitaptan da altını çizdiğim yerlerin üzerimdeki etkisini sizlerle paylaşıyor olacağım.''Hmm meraklandım bak şimdi''dediğinizi duyar gibiyim.O halde bir sonraki yayın için takipte kalın.Felsefeyle kalın...


Felsefeye Giriş( adına aldanmayalım)