24 Ekim 2019 Perşembe

Sokrates'in Savunması

Güzel bir günden hepinize tekrardan merhaba.Bugün tanıtacağım kitaba giriş yapmadan önce beni derinden etkileyen bir tabloyla karşılamak istiyorum sizleri. Sokrates'in (ki kendisi benim en favori filozoflarım arasında yer alır.) savunmasından bir kesiti anlatan bu tablo bana o kadar derin konularda ışık olmuştu ki buna değinmeden geçemezdim.''Cahil olarak yaşamaktansa ölmeyi yeğlerim'' anlayışının resme dökülmüş en güzel hali bence.Fikirlerimiz olmadan asla tam manasıyla bir insan olamayacağımızı, sadece fikirlerimizin olmasının da aslında yeterli olmadığını, bunlara sahipsek fikirlerimizi ucunda ölüm dahi olsa sonuna dek savunmamız gerektiğini öğretti bana.Kitabı okumadan önce Sokrates kadar cesur olabilir,fikirlerinden vazgeçersen ölmezsin denildiğinde zehre elimi uzatır mıydım emin değilim ama şu an olması gerekenin bu olduğundan tamamıyla eminim.Tablo ve anlamıyla  ilgili fikirlerimden sonra şimdi sıra asıl konumuzda:SOKRATES'İN SAVUNMASI
Bildiğiniz üz ere kahraman filozofumuz Sokrates'in yazılmış olarak ardında bıraktığı hiçbir kaynak yok.Bunu felsefe alanında sahip olduğu diğer fikirlere borçluyuz.(Yazılı sistemi gereksiz görmesi, öğretilecek şeye ulaştıracak tek yolun kişiye sorular sorarak düşündürüp doğru sonuca ulaştırılması...)
neticesinde Sokrates'e ait bütün bilgimiz öğrencisi Platon tarafından sağlanmış bizlere.Tıpkı bu kitap gibi.İçeriğe bakacak olursak: Atina'da yaşayan Sokrates kendini bir at sineğine benzetir.Onun gibi ufak ama rahatsız edici.At sineğinden kastı sorduğu sorular olmalı bence.Çünkü düşünme yetisini gerektiği kadar kullanmayan insanlar için sorduğu sorular gerçekten de can sıkıcı olabiliyor.Sofist adını verdiğimiz geçmiş zamanın gezgin öğretmenlerinden biri olan Sokrates insanlara hayatları, dünya gerçekleri vb. pek çok konuda bilgi sahibi olduklarını zannetseler bile aslında düşündükleri kadar çok şey bilmediklerini göstermeyi amaçlıyor.Hatta kitapta beni en çok etkileyen kısmın da Sokrates'in konuyla alakalı olarak bir şey bilmediğini zanneden bir köleye sadece doğru soruları sorarak bir geometri problemi çözdürdüğü bölüm olduğunu söylemeliyim. Sokrates sadece bununla da yetinmeyip yoldan geçen herkese,onu dinlemek isteyen tüm insanlara nasihatler veriyor ve düşünmeye teşvik ediyor.Yaptığı bana o kadar manidar gelmişti ki keşke Sokrates zamanında yaşayıp bu sohbetlere ben de katılsaydım demekten alıkoyamadım kendimi.Elbette her şey benim hayal ettiğim kadar güzel gitmedi.Tıpkı günümüz dünyasında da olduğu gibi bu düşünme eyleminden rahatsız olan 2 kişi Sokrates'in gençleri dinden çıkarttığını,sorduğu sorularla zihinlerini bulandırdığını ve bu durumun onları çok rahatsız ettiğini kadıya ilettiler.Ama aksine Sokrates'in yaptığı onların bulanık zihinlerine bir süzgeç geçirmekten başka bir şey değildi bana göre.Gerçek anlamda iyi bir amaca hizmet eden Sokrates için bu durum içler acısı olmalıydı.Kadı kararını verdi ve Sokrates'e de son kez savunma yapmak isteyip istemediğini sordu.İşte kitaptaki asıl can alıcı nokta burasıydı .Sokrates düşünmenin cezalandırılacak bir davranış olmadığının elbette farkındaydı.Kadı'nın fikirlerinden ve sorularından vazgeç, insanları rahat bırak ben de cezanı affedeyim teklifine karşılık baldıran zehrini tercih etti.''Siz yaşamayı seçtiniz ben ise ölmeyi ancak hangisinin daha iyi olduğunu ancak tanrı bilebilir'' sözlerini sarf ettikten sonra sevdiklerinin gözleri önünde zehri içerek fikirleri uğrunda yaşamını sonlandırdı.İtiraf etmeliyim ki şu ana kadar neredeyse hiçbir kitapta kendimi bu kadar kötü hissetmemiştim.Ben olsam yapmam gereken bu olmasına rağmen yapar mıydım diye düşündüm okurken.Bu kitaptan sonra bedenimize prangalar da vurulsa fikirlerimize asla zincir vurulamayacağı ilkesini benimsedim ve ben de baldıranı içmeye karar verir konuma geldim.İçerikten sonra şimdi de 2 önemli alıntıyı yorumlayalım:

1.)''SORGULANMAMIŞ HAYAT YAŞANMAYA DEĞMEZ.''

Hayatın bir öğreti olduğunu ve öğrenmenin sonu olmadığını düşünecek olursak haklılığına tamamen katılacağımız bir düşünce olduğundan eminim.Hayatımızda ''bugün bunu öğrendim'' diyemediğimiz her günü, bu konu hakkında düşündüm diyemediğimiz her an aslında ömrümüzün bizden çaldığı zamandan başka bir şey değildir.Aynı Sokrates'in de söylediği gibi: Mutluluğun kaynağı bilgidir; mutluluğa erişemeyen insanlar genelde düşünmeyen kimselerdir ve onlar ki kendi mutsuzluklarına kılıf aramak için düşünmemeyi yeğlerler.

2.)''EY İNSANLAR! ARANIZDA EN BİLGENİZ, SOKRATES GİBİ BİLGELİĞİN GERÇEKTE BİR HİÇ OLDUĞUNU BİLENDİR.''

Sokrates'in bu sözünü hemen yine ona ait olan bir başka söz ile pekiştirmek istiyorum.Bu sözü yorumlamama çok yardımcı olmuştu: ''Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.''Kendisini her ne kadar bilgili zannetse de insanlar günün her dakikasında yeni bilgileri alabiliyorlar.Zaten bilgi dediğimiz kavramı engin bir okyanusa benzetecek olursak bu enginliğin sonunu gören insanların olması bana pek de inandırıcı gelmiyor.Yani asıl bilgelik etrafta benim ünvanım, benim kademem, benim bilgi birikimim diye gezmekten ziyade Sokrates gibi bu düşünme eylemi uğruna ölebilmekte.

Alıntılarımı burada sonlandırırken kitap için genel olarak şunları da söylemeliyim: Diğer felsefe kitapları gibi bilgi verme işleminden ziyade ders verme işlevinin yoğun olduğu bir kitap.Kesinlikle işlenen tema fikirlerimiz üzerine sirayet ettiğinde felsefi düşünme anlamında geliştirici birtakım özellikleri olduğuna inanıyorum.Benim okuduğum ilk Felsefe kitaplarından olmasına rağmen bana olan katkısıyla bir unutulmaz olmuştur benim için.''Fikirlere zincir vurulamaz.'' cümlesi kitabın bir nevi özet cümlesi olarak düşünülebilir.Başucu kitap önerilerime şiddetle eklediğim bir kitap olduğunu da belirteyim.

Sözlerimi burada sonlandırarak sizi Sokrates ile baş başa bırakıyorum. Hoşçakalın, felsefeyle kalın:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Felsefeye Giriş( adına aldanmayalım)