8 Kasım 2019 Cuma

Ütopya

Ütopyaları ve distopyaları bitirebilmek adına bu yayınımı da bu olgu üzerinden götürmeye karar verdim.Hepinize tekrardan merhabalar.Kitabımız Thomas More tarafından yazılan ve olguyla aynı adı taşıyan Ütopya.Öyleyse başlayalım.

Bu yayınımızda Ütopya sadece yazınsal açıdan ele alınmayacaktır. Bu durum, eserin kendisinden kaynaklanıyor. Ütopya’da ortaya konan kolektivite, ortak mülkiyet ve dini serbestlik göz önünde bulundurulduğunda, eserin sosyalizm adlı toplumsal-ekonomik projeyi anlattığı söylenebilir. Marx’ın Manifesto’yu yazmasından tam 332 yıl önce, eğitimli bir İngiliz vatandaşı olan More kolektiviteden ve ortak mülkiyetten bahsediyordu. Kitaptan bahsetmeden önce More’un Utopia’yı yazdığı dönemden bahsetmek daha doğru olur.

Utopia 16. Yüzyılın başlarında, Rönesans, Hümanizm ve Reformasyon’un tarihsel olarak kesiştiği dönemde kaleme alınmış. Rönesans ile birlikte ruhtan sonra bedenin de keşfedilmesi ve mutluluk, huzur gibi kavramların dünyevileşmesi söz konusudur. Sadece ölümden sonra değil, yaşamda da mutlu olmak insanların akıllarına sızmıştı. Katolik Kilisesi etkisini koruyordu ancak yaşamın merkezine Tanrı kadar insan da alınmaya başlanmıştı. Bu sayede, çoğunlukla yetkin olmasa da, insanı merkeze alan Antik Yunan düşünce ve yazını üzerine incelemeler yapılmaya başlanmıştır. Rönesans’ın More üzerindeki etkisi “yeryüzünde bir cennet yaratmak” şeklinde olmuştur. More tarafından düşünülen ütopyadaki özelliklere bakacak olursak şu şekilde sıralayabiliriz. 

UTOPIA

  • Utopia nerede olduğu belirtilmeyen bir adadır. 
  • 54 şehirden oluşur ve tek bir dil konuşulur. 
  • Bireyler aileleri, aileler “philarch” denen yönetim birimlerini oluşturur. Philarch önderleri daha üst bir kademede temsil olunur. Philarch aynı zamanda bir iş birimidir. Tarlalarda kolektif çalışılır. Sabah üç, öğleden sonra üç, olmak üzere günde altı saat çalışılır. Kautsky Utopia incelemesinde aynı iş saati önerisinin Marx’ın Kapital’inde yer aldığından bahseder. 
  • Devlete ve yönetime dair tüm sorunlar halk kurultaylarında görüşülür. Kurultay ve büyük halk toplantıları dışında memleket meselelerini konuşmak yasaktır ve idamı gerektirir. En büyük suç da budur zaten.
  • Zorunlu eğitimin tek kademesi tarım eğitimidir. “Utopia’da toplum kurumlarının amacı, halkın ve teklerin ihtiyaçlarını gidermek, sonra herkese, bedenin köleliğinden kurtulmak, düşüncesini özgürce işletmek, kafa yetilerini bilimler ve sanatlarla geliştirmek için mümkün olduğu kadar fazla vakit bırakmaktır.” İnsanlar işlerini bitirdikten sonra, öğleden önce sabah üniversitesine giderler. Burada kültür ve sanat dersleri alırlar. Sadece aydınların buraya devam zorunluluğu vardır, gönüllüler istedikleri zaman gelebilirler. Bu kurgu da kültür ve sanatı elitlerin ya da soyluların tekelinden çıkarmak için yapılmıştır.
  • Kolektif yaşam sadece tarlalarda değil, ihtiyaçların giderilmesinde de söz konusudur. Çocuklar ortak bakım hanelerde büyür, yemekler halkevlerinde yenir. 
  • Ülkenin belli bir dini yok. Dinsel hoşgörü egemen ve herhangi bir dinin propagandasını yapmak ceza gerekçesi olarak görülüyor. Herkes Tanrı’nın varlığında hemfikir ve en büyük ibadetin çalışmak olduğunu düşünüyorlar. Ancak mal ortaklığı, 13. Yüzyıla kadar Hıristiyanlığın temel ilkelerinden biri olduğu için çoğu Hıristiyanlığı benimsemiş durumda. Utopia halkı hani dine mensup olursa olsun, öldükten sonra ruhun yaşayacağına inanıyor. Bu da Utopia’nın sosyalizmle ayrışan ender noktalarından biri.
  • Savaşçı bir toplum değil. Sadece kendilerini korumaları gerektiğinde savaşa giriyorlar. Fazla asker besleyip, halkın yararlanabileceği ihtiyaç maddesini israf etmek yerine, paralı askerler tutuyorlar. Yine de devlete ait bir askeri güç var. Başlarında bir kralları bulunuyor ve bu kralın adı Utopus.

  • Kitaba dair, son olarak değinilmesi gereken nokta, More’un Utopia’yı neden yazdığıdır. More’un hayal gücünün bir ürünü olan Utopia eserinde, Raphael Hytloday’in More’un söylemek isteyip de söyleyemediklerini ifade ediyor olması akla gelen ilk ihtimal. Ancak, More’un bu ihtimalle çelişen açıklamaları var. Hythloday özel mülkiyetin olmamasını, zenginliğin ve eşit bölüşümün ilk şartı sayar. More ise ifadelerinde özel mülkiyete karşı olmadığını vurgular. Bu durumda, More’un monarşi baskısı altında olduğu göz önünde bulundurularak Hythloday’e söylettiklerinin tam tersini söylemiş olması muhtemel zannımca.

  • More’un kitabı yazma amacına dair en anlamlı ipucunu kitabın son paragrafı sunuyor aslında. More kitabını bitirirken şunları söylüyor: “Gerçi bu dünya işlerini iyi bilen bu bilgin kişinin bütün dediklerini kabul edemem ama şunu da saklamayacağım ki, Utopia devletinin birçok özelliklerini şehirlerimizde görmeyi isterdim. Bir umuttan çok bir dilektir bu.”

  •  Kitap hakkındaki genek görüşlerimin oldukça iç açıcı olduğunu söyleyebilirim.Kitap tartışmalı konular olan marksizme bile değinecek ender türde edebi özellikler taşıyan bir başyapıt niteliğinde.Ütopya ve distopyaları bitirmek adına bir sonraki yayınımda karşınıza farklı türde bir eserle çıkmayı planlıyor sizleri More'un büyülü ütopyasıyla başbaşa bırakıyorum.
  • ''Hoşçakalın,felsefeyle kalın.;)''

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Felsefeye Giriş( adına aldanmayalım)