22 Aralık 2019 Pazar
18 Aralık 2019 Çarşamba
Baudelaire
Merhaba arkadaşlar.Yeni yayınıma hoş geldiniz.Bugün sizleri Sartre'ın bir başka muazzam kitabı olan "Baudelaire" ile karşılıyorum.Bildiğiniz üzere Baudelaire anlatımı çok güçlü,Fransız edebiyatı için önemli bir şair,deneme yazarı ve sanat eleştirmeni.Edgar Allen Poe'nun eserlerini çeviren öncü sanatçı olarak bilinir Baudelaire.Sartre bu kitabında şairin yaşam öyküsünü düşünsel bir anlatımla harmanlayıp sunmuş bizlere.Her ne kadar deneme desem de Sartre gibi birinden normal bir deneme yazısı beklemek olmaz tabii ki:))Ne demek istediğimi kitabın 41.sayfasında yer alan şu paragrafla göstereyim hemen."Keskin bir bakışın delip geçemediği tek bir apansız bilinç yoktur onda. Bizim gibi kişilere, bir evi ya da ağacı görmek yetiyor; onları incelemeye pek daldığımızdan, kendimizi unutup gidiyoruz. Baudelaire kendini hiçbir zaman unutmayan adamdır. Görürken de kendine bakar o, baktığını görmek için bakar; kendi ağaç ve ev bilincidir onun gözlediği, nesneler ona ancak bu bilinç aracılığıyla, sanki onları bir cep dürbününden görüyormuş gibi, daha solgun, daha küçük, daha az dokunaklı görünürler."
Göstermeye çalıştığım şey normal bir anlatımdan ziyade yine çok düşündüren,edebi yönü yüksek bir anlatım tercih edilmiş.Zaten kitap hakkında defterime yazdığım kısa not durumu alenen ortaya koyuyor.Hemen paylaşayım sizlerle.
Sartre gibi büyük bir anlatım ustası Baudelaire gibi mutsuz, huysuz, bir bakıma ilençli bir ozanı ele alınca ortaya bir solukta okunan bir yaşamöyküsü-deneme çıkmış. Ozanın özel yaşamından alınan öğeler; anasına, üvey babasına bakışı; yazınla, şiirle, görsel sanatlarla ilişkileri; kadın'a beslediği duygular, yarı varoluşçu, yarı ruhçözümcü bir yaklaşımla incelenmiş.Gerçekten benzersiz bir kişiliğin - ya da Sartre'ın inancına göre, "kişiliği özgür seçimle oluşturduğu yazgının" çarpıcı bir anlatımı."
Paylaştığım bu kesit aynı zamanda kitabın arka kapağında yer alıyor.Kitabın içeriğini tam olarak özetlediği için bu şekilde sizlerle de paylaşmak istedim.Şimdi dilerseniz alıntı bölümüne geçelim.
*Gerek ruh, gerekse beden yönünden, hep uçurum duygusu içinde oldum; yalnız uykudaki uçurum değil, eylemdeki, düşteki, anıdaki, istekteki, pişmanlıktaki, acınmadaki, güzeldeki, sayıdaki vb gibi şeylerdeki uçurum.
*Tanrı olmasa bile, din gene de kutsal ve tanrısal olurdu. Tanrı hükmedebilmek için, var olması bile gerekmeyen tek varlıktır.
*İnsan kendisine, ancak kendisini yaratırsa sahip olabilir.
*Sizi temin ederim ki, saniyeler artık tumturaklı ve güçlü biçimde vuruyor ve de her biri şöyle diyor sarkaçtan fırlarken: "Yaşam'ım ben, dayanılmaz, acımasız Yaşam."
En son paylaştığım alıntının kitapta en begendigim alıntı olduğunu da ekleyeyim.Kitap kolay gibi görünse de asla öyle değil.Okurken bayağı zorlamıştım zihnimi.Yapilan benzetmeler karşılaştırmalar olsun gerçekten çok çarpıcıydı.Zaten Sartre'ın edebi yönünün çok gelişmiş olması anlaması zor olan eselerini bir tık daha zorlaştırmış gibi.Yine de okunması gereken bir Sartre efsanesi olduğunu düşünüyor şimdiden iyi okumalar diliyorum.Kitapla ilgili yorumlarınızı yazmayı unutmayın:)
Hoşçakalın, fslsefeyle kalın:))
Göstermeye çalıştığım şey normal bir anlatımdan ziyade yine çok düşündüren,edebi yönü yüksek bir anlatım tercih edilmiş.Zaten kitap hakkında defterime yazdığım kısa not durumu alenen ortaya koyuyor.Hemen paylaşayım sizlerle.
Sartre gibi büyük bir anlatım ustası Baudelaire gibi mutsuz, huysuz, bir bakıma ilençli bir ozanı ele alınca ortaya bir solukta okunan bir yaşamöyküsü-deneme çıkmış. Ozanın özel yaşamından alınan öğeler; anasına, üvey babasına bakışı; yazınla, şiirle, görsel sanatlarla ilişkileri; kadın'a beslediği duygular, yarı varoluşçu, yarı ruhçözümcü bir yaklaşımla incelenmiş.Gerçekten benzersiz bir kişiliğin - ya da Sartre'ın inancına göre, "kişiliği özgür seçimle oluşturduğu yazgının" çarpıcı bir anlatımı."
Paylaştığım bu kesit aynı zamanda kitabın arka kapağında yer alıyor.Kitabın içeriğini tam olarak özetlediği için bu şekilde sizlerle de paylaşmak istedim.Şimdi dilerseniz alıntı bölümüne geçelim.
*Gerek ruh, gerekse beden yönünden, hep uçurum duygusu içinde oldum; yalnız uykudaki uçurum değil, eylemdeki, düşteki, anıdaki, istekteki, pişmanlıktaki, acınmadaki, güzeldeki, sayıdaki vb gibi şeylerdeki uçurum.
*Tanrı olmasa bile, din gene de kutsal ve tanrısal olurdu. Tanrı hükmedebilmek için, var olması bile gerekmeyen tek varlıktır.
*İnsan kendisine, ancak kendisini yaratırsa sahip olabilir.
*Sizi temin ederim ki, saniyeler artık tumturaklı ve güçlü biçimde vuruyor ve de her biri şöyle diyor sarkaçtan fırlarken: "Yaşam'ım ben, dayanılmaz, acımasız Yaşam."
En son paylaştığım alıntının kitapta en begendigim alıntı olduğunu da ekleyeyim.Kitap kolay gibi görünse de asla öyle değil.Okurken bayağı zorlamıştım zihnimi.Yapilan benzetmeler karşılaştırmalar olsun gerçekten çok çarpıcıydı.Zaten Sartre'ın edebi yönünün çok gelişmiş olması anlaması zor olan eselerini bir tık daha zorlaştırmış gibi.Yine de okunması gereken bir Sartre efsanesi olduğunu düşünüyor şimdiden iyi okumalar diliyorum.Kitapla ilgili yorumlarınızı yazmayı unutmayın:)
Hoşçakalın, fslsefeyle kalın:))
14 Aralık 2019 Cumartesi
İyinin kötünün ötesinde
Merhaba arkadaşlarr.Bugün muhteşem bir kitapla sizlerle birlikteyim.Açıkçası ben yayını yaparken bile heyecanlıyım.Bugün hayranı olduğum bir diğer usta olan Nietzsche'yi yad ediyor olacağız.Kitabımız İyinin Kötünün Ötesinde.Nietzsche 1886 yılında hastalığına rağmen bu kitabı tamamlayabilmiş. İzlediğim bir belgesele göre bu korkunç(!) kitabı hiçbir yayınevi basmak istememiş ve Nietzsche tüm masrafları kendi karşılayarak bastırmış. Daha sonra eleştirmenler kitabı bir dinamite benzetmişler. Bana göre Nietzsche’yi anlamayı istemek “İyinin ve Kötünün Ötesinde” yi anlamaktan geçer.
Kitabın içeriği ve tartışılan konular kısaca şöyle: Nietzsche gerçek Hristiyanlığın insan varlığından nefret etmek olduğunu düşünmekten geçtiğini söyler. Esasında ilahi dinlerin genelinde böyle bir şey olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Dolayısıyla Nietzsche’ye göre din veya inanç için insan temel isteklerini bastırması gerektiğini söylemektedir.
Halk kesiminin yükselişi ve çöküşünü aristokratlara bağlı olduğunu söyler. Halkın ve onların sıradan inanışlarını eleştirmeyi dahi önemsemeyeceğini söyler. İnsanı insan yapan güç istencidir. Güç ise başarıyla gelebilmektedir ve başarı ise çok çalışma, sebat etme, hor görme, acımasız olma, amaçlar uğruna önüne çıkan herkesi veya her şeyi araç olarak görmeyi gerektirir. Onun için mutlak gerçek yoktur bu yüzden iyi ve kötü gibi en uç kavramların ne kadar önemsiz olduğunu, hakikat karşısında nasıl eğilip bükülebileceğini ya da yok sayılabileceğini anlatır.
Daha önce izlediğim Netflix yapımı “House Of Cards” dizisinin temelini oturttuğu düşünceyi buldum bu kitapta. Ayrıca o diziyi herkese ısrarla öneriyorum. Bu kitapla birlikte tüketildiğinde çok anlamlı bir hal alacağına eminim. Dizide de Amerikan Başkanı olmak isteyen bir adamın tüm ahlak kurallarını hiçe saydığı güç ve kudret için karşısına çıkan herkesi bir basamak olarak kullanması ya da ortadan kaldırmasını anlatıyor.
Nietzsche'ye göre bu hayatta iki tür ahlak var; “Efendi Ahlakı” ve “Köle Ahlakı”. Efendi ahlakına sahip insanlar asil olarak niteleniyor ve köle insanların onların kararlarına ve sorumluklarına muhtaç olduklarını söylüyor. Diğer yandan kadınlar hakkındaki düşünceleri ise modern dünyanın düşüncelerine bir hayli aykırı, o yüzden hiç girmeyeceğim.Son olarak kitapta Schopenhauer, Wagner, Geothe gibi birçok Alman sanatının önde gelen isimlerini eleştirdiği bir bölüm de var. “Böyle Buyurdu Zerdüşt” nazaran daha sade, duru ve kavramsal bir dilin olması kitabın anlaşılmasında önemli bir faktör.
Kitabın içeriği ve tartışılan konular kısaca şöyle: Nietzsche gerçek Hristiyanlığın insan varlığından nefret etmek olduğunu düşünmekten geçtiğini söyler. Esasında ilahi dinlerin genelinde böyle bir şey olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Dolayısıyla Nietzsche’ye göre din veya inanç için insan temel isteklerini bastırması gerektiğini söylemektedir.
Halk kesiminin yükselişi ve çöküşünü aristokratlara bağlı olduğunu söyler. Halkın ve onların sıradan inanışlarını eleştirmeyi dahi önemsemeyeceğini söyler. İnsanı insan yapan güç istencidir. Güç ise başarıyla gelebilmektedir ve başarı ise çok çalışma, sebat etme, hor görme, acımasız olma, amaçlar uğruna önüne çıkan herkesi veya her şeyi araç olarak görmeyi gerektirir. Onun için mutlak gerçek yoktur bu yüzden iyi ve kötü gibi en uç kavramların ne kadar önemsiz olduğunu, hakikat karşısında nasıl eğilip bükülebileceğini ya da yok sayılabileceğini anlatır.
Daha önce izlediğim Netflix yapımı “House Of Cards” dizisinin temelini oturttuğu düşünceyi buldum bu kitapta. Ayrıca o diziyi herkese ısrarla öneriyorum. Bu kitapla birlikte tüketildiğinde çok anlamlı bir hal alacağına eminim. Dizide de Amerikan Başkanı olmak isteyen bir adamın tüm ahlak kurallarını hiçe saydığı güç ve kudret için karşısına çıkan herkesi bir basamak olarak kullanması ya da ortadan kaldırmasını anlatıyor.
Nietzsche'ye göre bu hayatta iki tür ahlak var; “Efendi Ahlakı” ve “Köle Ahlakı”. Efendi ahlakına sahip insanlar asil olarak niteleniyor ve köle insanların onların kararlarına ve sorumluklarına muhtaç olduklarını söylüyor. Diğer yandan kadınlar hakkındaki düşünceleri ise modern dünyanın düşüncelerine bir hayli aykırı, o yüzden hiç girmeyeceğim.Son olarak kitapta Schopenhauer, Wagner, Geothe gibi birçok Alman sanatının önde gelen isimlerini eleştirdiği bir bölüm de var. “Böyle Buyurdu Zerdüşt” nazaran daha sade, duru ve kavramsal bir dilin olması kitabın anlaşılmasında önemli bir faktör.
Kitapta altını çizdiğim bazı bölümleri de paylaşayım sizlerle hemen.Aslında bu yorumlarımı daha öncesinde tutmuş olduğum defterlerden alarak paylaşıyorum sizinle.Gerçekten o defterleri yazarken ne kadar emek harcadığımı bir kez daha görmüş oldum.Öyleyse bir bakalım defterimde bu kitabın alıntıları olarak neler varmış...
*Bir şeye az değer biçildiğinde değil,
ancak eşit veya daha fazla değer biçildiği zaman nefret edilir.
*Sonunda inancımız sarsıldı, sabrımızı yitirdik, dönüverdik sırtımızı; ne harika değil mi?
*"Herkese karşı merhamet", kendine karşı zorbalık ve acımasızlık olurdu.
*Bilmem hangi temelsiz kuruntu, sizi zırva bir umuda sürüklüyor.
*İnsan bir kez mucizeyi görebilecek gözleri olunca, durmadan şaşırıyor!
*İnsanın kendini kolaylıkla Tanrı gibi görememesinin nedeni, bir belden aşağısına sahip olmasıdır.
*Acı çekene acınacak da ne olacak! Ya da daha kötüsü, acı üstüne vaaz verilecek de ne olacak!
*Yalanın içinde, bir şeye karşı iyi inancın işareti olan bir masumiyet bulunmaktadır.
Alıntıları da paylaştığıma göree şimdi sıra sizde.En sevdiğiniz alıntıları not etmeyi unutmayın.Bakarsınız bir gün bloglarınızdaki en büyük yardımcılarınız olurlar.Şimdiden iyi okumalar, hepinize kucak dolusu sevgiler ve selamlar:)
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:))
Alıntıları da paylaştığıma göree şimdi sıra sizde.En sevdiğiniz alıntıları not etmeyi unutmayın.Bakarsınız bir gün bloglarınızdaki en büyük yardımcılarınız olurlar.Şimdiden iyi okumalar, hepinize kucak dolusu sevgiler ve selamlar:)
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:))
13 Aralık 2019 Cuma
Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı
Merhaba arkadaşlarrrr.Yeni yayınıma hoş geldinizz:))Umarım gününüz güzel geçiyordur.Bugün sizleri biraz daha ağır kaçabilecek türden bir kitapla karşılayacağım.İpucu olarak en sevdiğim filozof ve yazardan bir eser diyelim.Yazarı tanıdınız zannediyorum ki.Evet evet Sartre'dan bahsediyorum:))Bugünki kitabımızz "Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı".Şunu söylemeliyim ki kitabın içerik bölümünde diğer eserlerde yaptığımız gibi detaylı bir anlatıma girmemiz ne yazık ki mümkün değil.Eser o kadar üst düzey bir psikoloji ve felsefe terminolojisi içeriyor ki içeriği direkt olarak yazmaktansa alıntılar yardımıyla kitabın içeriğine bayağı hakim olabileceğimizi düşünüyorum.Alıntılardan önce kitap hakkında kısa bir bilgi vereyim.Aslında kitabın ilk sayfalarında kitap hakkında kısa ve öz bir açıklama yapılmış.Bu açıklamanın bize çok faydalı olacağını düşünerek sizlerle de paylaşmak istiyorum:
"İnsan için insan daima büyücüdür.”
Sartre’ın felsefe alanındaki başyapıtı Varlık ve Hiçlik’e giden yolda peşi sıra yayımladığı üç kitaptan biri olan Heyecanlar Üzerine Bir Kuram Taslağı, fenomenolojinin kurucusu sayılan Alman filozof Edmund Husserl’in etkisiyle geliştirdiği ruhbilim kuramının temel dayanaklarını saptıyor. Gerek roman gerekse tiyatroda insanın varoluşuna dair derinlikli anlatılarıyla tanıdığımız Sartre, bu kitapta heyecan kavramı üzerinden insanın olgulara indirgenemeyecek ruh dünyasının büyüsüne işaret ediyor.
Kitap size Freud okuyormuş hissi verebilir kesinlikle.Tam olarak öyle hissetmiştim ben de.Alıntıları gördükten sonra sizin de öyle düşüneceğinizden eminim.Haydi öyleyse biraz da alıntılara göz atalım.
* Kuşkusuz öfke ne bir içgüdü, ne bir alışkanlık, ne de akıl yürütülmüş bir hesaptır. Öfke bir çatışmanın ani bir çözümüdür...
* Çözümlememiz gereken varolan," diye yazar Heiddegger, "kendimizizdir. Bu varolanın varlığı bana aittir."
Oysa insan gerçekliğinin ben olması önemsiz değildir, zira tam da insan gerçekliği için var olmak daima kendi varlığını yüklenmektir. Yani, varlığını bir taş parçası gibi dışarıdan almak yerine ondan sorumlu olmaktır. Ve insan gerçekliği özünde kendi kendinin olanağı olduğu için, varolan, doğrudan kendi varlığından seçilebilir, kazanılabilir ve yitirilebilir.
*Şu anda, yazıyorum ama yazdığımın bilincinde değilim.
*"Kaçış, oynanmış bir baygınlıktır; öte yandan birdenbire potansiyel bir yön yaratarak, yaşadığımız mekânın vektörel yapısını ters çevirmek suretiyle tüm bedenimizle tehlikeli nesneyi yadsımaktan ibaret büyüleyici bir tutumdur bu. Bir çeşit unutmadır, yadsımadır. Gözlerini kapatarak rakibine saldıran acemi boksörler de aynı şekilde davranır: Rakiplerinin yumruklarının varoluşunu ortadan kaldırmak isterler, onları algılamayı reddeder ve böylelikle yumrukların etkilerini simgesel olarak yok
ederler. Böylece korkunun gerçek anlamı görünür bize: Bu, sihirli bir davranış sayesinde dış dünyadaki bir nesneyi yok saymayı amaçlayan ve kendisiyle birlikte nesneyi yok etmek için yok olmaya kadar gidecek olan bir bilinçtir."
*"Dünyanın bir dönüşümüdür. Çizilen yollar çok zorlaştığında ya da yolu görmediğimizde böyle zor ve ivedi bir dünyada artık tutunamayız. Bütün yollar kapanmıştır, yine de hareket etmek gerekir. O zaman dünyayı değiştirmeye, yani dünyayı, nesnelerin kendi potansiyelleriyle ilişkileri, belirleyici süreçlerle değil de büyüyle düzenlenmişler gibi yaşamaya çalışırız."
Alıntılara da göz attığımıza göre şimdi sırada genel görüşlerimi paylaşacağım kısma gelebiliriz.Kitap tıpkı diğer Sartre eserleri gibi kesinlikle okunmalı kanaatimce.Fenomenoloji ve egzistyantalist felsefeye ilgi duyanlar için başyapıt niteliğinde bir kitap olacağından eminim.Ancak başlangıç seviyesindeki okurlara önerebileceğim türden bir kitap değil kesinlikle.Önceden konuyla ilgili mutlaka bilgi edinmiş olmanız gerekiyor.Kitapta kullanılan üst düzey terminoloji başlangıç ve orta düzey felsefeseverlere zor anlar yaşatacak türden.Ancak anlayacak derecede bilgi dağarcığıyla okunduğunda kitabın kesinlikle muhteşem olduğunu Sartre'ın adeta harikalar yarattığını siz de göreceksiniz.Yeni yayınımı da Sartre'ı yad ederek sonlandırıyorum.Şimdiden iyi okumalarr.
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:))))
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:))))
8 Aralık 2019 Pazar
Varoluşçuluk
Hepinize güzel bir günden kucak dolusu sevgiler ve selamlar:)) Yeni yayınıma hoş geldiniz arkadaşlar.Bugün çok da iyi bir gün geçirdiğim söylenemez, bundan dolayı modumu yükseltecek yegane yazar ve filozof olan Sartre ile karşılamak istiyorum sizleri.Bugünkü kitabımız Sartre felsefesi ile aynı adı taşıyan Varoluşçuluk isimli kitap.Direkt söyleyim olay örgüsü gibi bir durum söz konusu değil:)) Sartre meraklılarının ilk okuduğu kitaplardan biri kesinlikle.Çünkü kitap Sartre'ın varoluşçu felsefesinin bütün temellerini aktarıyor bizlere.İçeriğine göz atacak olursak defterimdeki notlardan şu kısımları aktarayım sizlere:)) kitabımız Jean-Paul Sartre'ın, Varoluşçuluk adıyla Asım Bezirci tarafindan dilimize kazandırılan kitabı, varoluşçuluk hakkında ön bilgi kazanmak isteyen okurlar için birebir. Kitabın girişine 21 sayfalık inceleme tadında bir önsöz kaleme alan Asım Bezirci, bu bölümde Varoluşçu felsefenin tanımından, kökenlerinden çeşitlerinden ve eleştirilerden bahsettikten sonra Sartre'ın elimizdeki kitabının ana metni olan "Varoluşçuluk Bir İnsancılıktır" adlı metin hakkında da bilgi veriyor. Ardından da Türkiye'de Varoluşçuluğun etkilerinden bahsedip sözü Sartre'la bitiriyor. Kitabın 1. bölümünü Sartre'ın Varoluşçuluk'la ilgili eleştiriler üzerine kaleme aldığı "Varoluşçuluk Bir İnsancılıktır" metni oluşturuyor. Bu metnin akabinde Sartre'ın Pierre Naville ile bir tartışmasına yer verilmiş. 3. Bölüm Gaéton Picon'un Sartre'a ilişkin bir incelemesine ayrılmış. 4. Bölüm ise Laffont Pompiani'nin incelemesi ile Sartre'ın yaşamı, kişiliği ve eserleri hakkında geniş bilgi içermekte.Kaynakça bölümünde ise çevirmen Asım Bezirci, bize Varoluşçuluk hakkında geniş bilgi edinebileceğimiz zengin bir kaynakça eklemiş. Varoluşçuluk kitabı, 128 sayfalık su gibi bir çeviriye sahip, oldukça zengin içerikli bir kitap. Varoluşçu felsefenin dünya edebiyatı ve bizim edebiyatımız üzerindeki derin etkileri düşünüldüğünde kitabın önemi de ortaya çıkıyor aslında. Bu anlamda bu alanda okuma yapan herkese kitabı mutlaka öneriyorum; ama şunu bilmenizde yarar var: "Varoluşçuluk" ucu bucağı olmayan bir felsefe, bu kitap ise bu felsefeye sadece ilk adım olabilir. Yüksek beklenti ile okunduğunda hayal kırıklığı yaratmaması için bu görüşümü ifade etmek istedim.
Alıntı kısmına göz atacak olursak favori filozofum Sartre'dan şunları iletebilirim sizlere.Bir bakalım neler varmış alıntılar kısmında:))
* Kişide, "insan doğası" diyeceğimiz bir evrensel öz yok, ama insancıl bir evrensellik hali var.
* Varoluş, özden önce gelir. İyi, ama ne demektir bu? Şu demektir: İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır
* Gelgelelim, benim bağlandığım Tanrıtanımaz varoluşçuluk daha tutarlıdır. Ona göre, eğer Tanrı yoksa, hiç olmazsa "varoluşçu özden önce gelen" bir varlık vardır. Bu varlık, bir kavrama göre tanımlanmazdan, belirlenmezden önce de vardır. Bu varlık insandır.
* Modern çağın insanı! Gerçi çok şey kazandın ama her şeyi yitirme tehlikesi içindesin. Bütün evreni ele geçirme sevinci içindesin ama kendi kendini yitirmek üzeresin…Modern çağın insanı! Senin çok şeyini aldılar ama bir tanesinin alınmasına izin verme: kendi gerçek varoluşun. Yaşamını yeniden kendi eline al, kolektif yaşamının yürüyen şeridi üzerine bir paket gibi bırakılmaya razı olma. Kendi yaşamına kendin biçim ver…
* Hiçbir şey - tanrının varlığını gösteren en değerli kanıt (delil) dahi - kişiyi kendinden, benliğinden kurtaramaz.
Alıntı kısmını geride bıraktığımıza göre genel görüşlerimi paylaşacağım kısma gelebiliriz demektir:)
Kitap kesinlikle okunması gerekiyor kanımca.Egzistyantalizm felsefesinin tüm temellerini alabileceğimiz bir kaynak.Kitabı okurken adeta bir ansiklopedi bitirmiş gibi hissetmiştim.Tarihi anlamda da çok şey kattığını düşünüyorum.Çünkü 20.yy tarihinden bayağı bahsedilmiş.Ayrıca Sartre biyografisine de değinilmiş olması ayrıca hoşuma gitmişti.Kullanılan üst düzey felsefi terimlerin açıklamalarının da verilmiş oluşu okuyucuya zamandan da tasarruf ettiriyor kesinlikle.Kitap her yönüyle mükemmel hazırlanmış gerçekten.Sizlere de Sartre'ın bu eserini tavsiye ediyor şimdiden iyi okumalar diliyorumm.
Hoşçakalın, felsefeyle kalın :))
Alıntı kısmına göz atacak olursak favori filozofum Sartre'dan şunları iletebilirim sizlere.Bir bakalım neler varmış alıntılar kısmında:))
* Kişide, "insan doğası" diyeceğimiz bir evrensel öz yok, ama insancıl bir evrensellik hali var.
* Varoluş, özden önce gelir. İyi, ama ne demektir bu? Şu demektir: İlkin insan vardır; yani insan önce dünyaya gelir, var olur, ondan sonra tanımlanıp belirlenir, özünü ortaya çıkarır
* Gelgelelim, benim bağlandığım Tanrıtanımaz varoluşçuluk daha tutarlıdır. Ona göre, eğer Tanrı yoksa, hiç olmazsa "varoluşçu özden önce gelen" bir varlık vardır. Bu varlık, bir kavrama göre tanımlanmazdan, belirlenmezden önce de vardır. Bu varlık insandır.
* Modern çağın insanı! Gerçi çok şey kazandın ama her şeyi yitirme tehlikesi içindesin. Bütün evreni ele geçirme sevinci içindesin ama kendi kendini yitirmek üzeresin…Modern çağın insanı! Senin çok şeyini aldılar ama bir tanesinin alınmasına izin verme: kendi gerçek varoluşun. Yaşamını yeniden kendi eline al, kolektif yaşamının yürüyen şeridi üzerine bir paket gibi bırakılmaya razı olma. Kendi yaşamına kendin biçim ver…
* Hiçbir şey - tanrının varlığını gösteren en değerli kanıt (delil) dahi - kişiyi kendinden, benliğinden kurtaramaz.
Alıntı kısmını geride bıraktığımıza göre genel görüşlerimi paylaşacağım kısma gelebiliriz demektir:)
Kitap kesinlikle okunması gerekiyor kanımca.Egzistyantalizm felsefesinin tüm temellerini alabileceğimiz bir kaynak.Kitabı okurken adeta bir ansiklopedi bitirmiş gibi hissetmiştim.Tarihi anlamda da çok şey kattığını düşünüyorum.Çünkü 20.yy tarihinden bayağı bahsedilmiş.Ayrıca Sartre biyografisine de değinilmiş olması ayrıca hoşuma gitmişti.Kullanılan üst düzey felsefi terimlerin açıklamalarının da verilmiş oluşu okuyucuya zamandan da tasarruf ettiriyor kesinlikle.Kitap her yönüyle mükemmel hazırlanmış gerçekten.Sizlere de Sartre'ın bu eserini tavsiye ediyor şimdiden iyi okumalar diliyorumm.
Hoşçakalın, felsefeyle kalın :))
7 Aralık 2019 Cumartesi
ERMİŞ
Merhaba arkadaşlar.Tekrardan sizlerle olduğum için çok mutluyum.Yeni yayınıma hoş geldiniz.Bugün sizleri Halil Cibran'ın Ermiş adlı eseriyle karşılıyorum.Beğeneceğinizi düşündüğüm yeni yayınımın konusu olan bu kitabın içeriğine göz atmaya dilerseniz başlayalım.Kitabın ana karakteri El Mustafa adındaki bir bilgindir. El Mustafa seneler önce Orphalese kentine gelmiş ve kendisine inanıp düşüncelerine saygı gösteren insanlara bildiklerini öğretmiştir. Kendisine ilk inanan ve en çok sevdiği talebesi ise El Mitra adındaki genç bir kadındır. Kente gelişinin ardından El Mustafa'nın peşine ilk o düşmüş, düşüncelerine en fazla o değer vermiştir. Fakat şimdi ayrılma zamanı gelip çatmıştır ve diğer Orphaleselilerin yanında en çok üzülen de El Mitra olacaktır.
El Mustafa Orphalese'de geçirdiği uzun zamanın ardından tüm bildiklerini aktardığını fark ettiğinde gitme zamanının geldiğini anlamıştır. El Mustafa'nın şehirden ayrılacağı haberi tüm kente hızla yayılmış ve El Mustafa, kentten ayrılacağı vakit geldiğinde gemiye binmeden önce tüm Orphalese halkını toplanmış ve hüzünle dolu olarak bulmuştur.
El Mustafa bu manzara karşısında hüzünlenmeden edemez fakat bu kentte görevinin sona erdiğinin de farkındadır. Fakat El Mustafa ayrılmadan önce herkesin ona soracağı bir sorusu vardır. Böylece El Mustafa gemiye binmeden önce hayat ve insanlık hakkında birçok önemli konuda insanların sorularını cevaplar. Bu yanıtların içinde hayatın en önemli noktaları, hatta mutluluğun sırrı gizlidir. Tek tek aşk, evlilik, çocuklar, vermek, yemek ve içmek, sevinç ve üzüntü, ev ve evin önemi, giyecekler, alım ve satım, suç ve ceza, yasalar, özgürlük, sebepler ve arzular, acı, bilgelik, öğretme, arkadaşlık, konuşma, zaman, iyi ve kötü, dua, zevk, güzellik, din ve son olarak da ölüm konularında sorulan sorulara bilgece yanıtlar verir. Ve böylece Orphalese kentindeki son görevini de yerine getirmiş olur. Kısa ama hüzünlü bir vedanın ardından gemiye binip bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıkar.
İçerik olarak bahsedebileceklerim bu kadardı.Zaten kitap 54 sayfadan oluşuyor ve roman anlatımı kadar geniş bir olay örgüsü yok. Ama kitabın anlatımı o kadar sürükleyici ki bitirdiğinizde asla bir kitap okumuş gibi değil o soruları soran yerli halktan biriymişsiniz gibi hissediyorsunuz.Kitap çok ince olunca alıntıların az olacağını düşünmeyin kesinlikle.Elimde olsa tüm kitabın altını çizerdim emin olun:)) Ama yine de yüreğime dokunan bariz yerler olmadı da değil hani.Onları da paylaşmayı çok isterim tabii ki:
*''Bugün çıkarıp attığım sırtımdan, bir giysi değil, kendi ellerimle parçaladığım ten. Ardımda bıraktığım, bir düşünce de değil, açlık ve susuzluğun tatlandırdığı bir yürek.'
*''Zira aşk, nasıl sizi taçlandırırsa öyle de sizi çarmıha gerecektir. Nasıl serpilmeniz içinse öyle de budanmanız içindir.'
*''Ve alıkoyabileceğiniz herhangi bir şey var mı? Sahip olduğunuz her şey günün birinde verilmiş olacak. Öyleyse şimdi verin, verme mevsimi sizin olabilsin diye ve varislerinizin değil. Çoğu kez 'Vereceğim, fakat yalnızca layık olana.' dersiniz. Bağınızdaki ağaçlar böyle demez, ne de meranızdaki sürüler. Yaşayabilmek için verir onlar, zira esirgemek helak olmaktır.'
Kuşkusuz bunlar defterime not aldığım en can alıcı alıntılardı benim için. Favorilerimdi kesinlikle.Ama altını çizdiğim daha başka bir sürü yer var.Dilerseniz bir de onlara göz atalım:
1.)''Kederlenmeden ve huzur içinde nasıl giderim? Yo, hayır, ruhum sızısız ayrılmayacak bu kentten.''
2.)''İşte o zaman ardına kadar açıldı yüreğinin kapıları ve kanat çırptı sevinci denizin enginlerine.''
3.)''Ve sen, ey engin deniz, uyku bilmez ana, ırmaklar ve akarsular için sensin yegane huzur ve özgürlük.''
4.)''Ayrılık günü toplanma günü mü olacak? Akşamımın aslında şafağım olduğu mu söylenecek?''
Yukarıdaki alıntılara baktığımızda pek de felsefi bir içeriğe sahip olmadıklarını görüyor gibiyiz.Ama aslına bakarsanız kesinlikle felsefi yönü olduğunu düşündüğüm bir kitap.Sürekli vurgulanan özgürlük kavramı aklımıza Sartre felsefesini bile getirebilir.Kesinlikle okunması gereken ve insan yaşamı üzerine dersler alabileceğimiz bir kitap.Zaten içerik kısmında değindiğim konuları göz önünde bulundurunca hayatla nasıl da iç içe olduğunu net bir şekilde görebileceksiniz.Eğer siz de henüz Halil Cibran'ın Ermiş'i ile tanışmadıysanız bu yayın iyi bir başlangıç olacaktır diye düşünüyor ve sizlere kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum.
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:)) Bir sonraki yayınımda tekrardan görüşmek dileğiyle:))))
El Mustafa Orphalese'de geçirdiği uzun zamanın ardından tüm bildiklerini aktardığını fark ettiğinde gitme zamanının geldiğini anlamıştır. El Mustafa'nın şehirden ayrılacağı haberi tüm kente hızla yayılmış ve El Mustafa, kentten ayrılacağı vakit geldiğinde gemiye binmeden önce tüm Orphalese halkını toplanmış ve hüzünle dolu olarak bulmuştur.
El Mustafa bu manzara karşısında hüzünlenmeden edemez fakat bu kentte görevinin sona erdiğinin de farkındadır. Fakat El Mustafa ayrılmadan önce herkesin ona soracağı bir sorusu vardır. Böylece El Mustafa gemiye binmeden önce hayat ve insanlık hakkında birçok önemli konuda insanların sorularını cevaplar. Bu yanıtların içinde hayatın en önemli noktaları, hatta mutluluğun sırrı gizlidir. Tek tek aşk, evlilik, çocuklar, vermek, yemek ve içmek, sevinç ve üzüntü, ev ve evin önemi, giyecekler, alım ve satım, suç ve ceza, yasalar, özgürlük, sebepler ve arzular, acı, bilgelik, öğretme, arkadaşlık, konuşma, zaman, iyi ve kötü, dua, zevk, güzellik, din ve son olarak da ölüm konularında sorulan sorulara bilgece yanıtlar verir. Ve böylece Orphalese kentindeki son görevini de yerine getirmiş olur. Kısa ama hüzünlü bir vedanın ardından gemiye binip bilinmeyene doğru bir yolculuğa çıkar.
İçerik olarak bahsedebileceklerim bu kadardı.Zaten kitap 54 sayfadan oluşuyor ve roman anlatımı kadar geniş bir olay örgüsü yok. Ama kitabın anlatımı o kadar sürükleyici ki bitirdiğinizde asla bir kitap okumuş gibi değil o soruları soran yerli halktan biriymişsiniz gibi hissediyorsunuz.Kitap çok ince olunca alıntıların az olacağını düşünmeyin kesinlikle.Elimde olsa tüm kitabın altını çizerdim emin olun:)) Ama yine de yüreğime dokunan bariz yerler olmadı da değil hani.Onları da paylaşmayı çok isterim tabii ki:
*''Bugün çıkarıp attığım sırtımdan, bir giysi değil, kendi ellerimle parçaladığım ten. Ardımda bıraktığım, bir düşünce de değil, açlık ve susuzluğun tatlandırdığı bir yürek.'
*''Zira aşk, nasıl sizi taçlandırırsa öyle de sizi çarmıha gerecektir. Nasıl serpilmeniz içinse öyle de budanmanız içindir.'
*''Ve alıkoyabileceğiniz herhangi bir şey var mı? Sahip olduğunuz her şey günün birinde verilmiş olacak. Öyleyse şimdi verin, verme mevsimi sizin olabilsin diye ve varislerinizin değil. Çoğu kez 'Vereceğim, fakat yalnızca layık olana.' dersiniz. Bağınızdaki ağaçlar böyle demez, ne de meranızdaki sürüler. Yaşayabilmek için verir onlar, zira esirgemek helak olmaktır.'
Kuşkusuz bunlar defterime not aldığım en can alıcı alıntılardı benim için. Favorilerimdi kesinlikle.Ama altını çizdiğim daha başka bir sürü yer var.Dilerseniz bir de onlara göz atalım:
1.)''Kederlenmeden ve huzur içinde nasıl giderim? Yo, hayır, ruhum sızısız ayrılmayacak bu kentten.''
2.)''İşte o zaman ardına kadar açıldı yüreğinin kapıları ve kanat çırptı sevinci denizin enginlerine.''
3.)''Ve sen, ey engin deniz, uyku bilmez ana, ırmaklar ve akarsular için sensin yegane huzur ve özgürlük.''
4.)''Ayrılık günü toplanma günü mü olacak? Akşamımın aslında şafağım olduğu mu söylenecek?''
Yukarıdaki alıntılara baktığımızda pek de felsefi bir içeriğe sahip olmadıklarını görüyor gibiyiz.Ama aslına bakarsanız kesinlikle felsefi yönü olduğunu düşündüğüm bir kitap.Sürekli vurgulanan özgürlük kavramı aklımıza Sartre felsefesini bile getirebilir.Kesinlikle okunması gereken ve insan yaşamı üzerine dersler alabileceğimiz bir kitap.Zaten içerik kısmında değindiğim konuları göz önünde bulundurunca hayatla nasıl da iç içe olduğunu net bir şekilde görebileceksiniz.Eğer siz de henüz Halil Cibran'ın Ermiş'i ile tanışmadıysanız bu yayın iyi bir başlangıç olacaktır diye düşünüyor ve sizlere kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum.
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:)) Bir sonraki yayınımda tekrardan görüşmek dileğiyle:))))
1 Aralık 2019 Pazar
Komünist Manifesto

Aralık ayının ilk gününden hepinize kucak dolusu sevgiler ve selamlar arkadaşlar. Bloğumun yeni yayınına hoşgeldinizzzz. Bugün sizleri tam olarak beklediğiniz türden bir kitapla karşılamak yerine ufak bir sürpriz yapmaya karar verdim.Aslına bakarsanız bunu yapmamın amacın da Marx Felsefesini daha da yakından tanımak.Direkt olarak Marx felsefesini anlatan romanlar ve kitaplar yerine öncelikle Marx'ın kaleminden çıkan ve felsefesinin bir nevi tanıtımı olarak görülen bir kitabı''Komünist Manifesto''yu inceliyor olacağız.Aslında sadece Marx değil kadim dostu ve en büyük yoodaşı olan Engel hakkında da çok şey öğrenmiş olacağız birlikte.Dilerseniz başlayalım mı? Ben sabırsızlanıyorum bile:)
Öncelikle söylemeliyim ki öyle içerik bölümümüz çok saran bir kısım olmayacak çünkü bir olay örgüsü yok.Adından da anlaşılacağı üzere bir manifesto ürünü yani bildiri niteliğinde provoke edici bir kitap. Marx'ın düşüncesinin en temel ve yalın,sade ve öz anlatıldığı tek kitap diyebilirim.Ben Das Kapital eserini (ki eser 3 cilt ve 1200 sayfalık kitaplardan oluşuyor)okumakta olan biri olarak bun kadar sade ve kısa ele alınan manifestoyu görünce çok şaşırmıştım.Düşüncelerimi daha sonra tekrar belirteceğim şimdi içeriğine bir göz atalım...
Kitaptaki ana fikri vereceğini düşündüğüm kısım muhakkak ki giriş kısmı.Marx ve Engel şöyle başlamış sözlerine:
Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor - Komünizm hayaleti. Avrupa'nın tüm eski güçleri bu hayalete karşı kutsal bir sürgün avı için ittifak halindeler, Papa ile Çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polisleri. İktidardaki rakiplerince çığlık çığlığa komünist diye saldırılmayan hiçbir muhalefet partisi var mı? Daha ilerici muhaliflere olduğu gibi, gerici rakiplerine de damgalayıcı bir komünizm suçlamasıyla karşılık vermeyen hiçbir muhalefet partisi var mı?Bu gerçeklikten iki şey çıkıyor.Komünizm, artık tüm Avrupa güçlerince bir güç olarak kabul edilmiştir.Komünistlerin, bakış tarzlarını, amaçlarını ve eğilimlerini tüm dünya önünde açıkça ortaya koymaları ve Komünizm hayaleti masalının karşısına bir parti manifestosuyla bizzat çıkmalarının tam zamanıdır.Bu amaçla en değişik milliyetlerden Komünistler Londra'da toplandılar ve İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Flamanca ve Danimarka dilinde yayınlanmak üzere aşağıdaki manifestoyu oluşturdular.
Kitaba öyle bir giriş yapılmış ki ana fikre ulaşmak için bu kısım yeterli gibi görünüyor ama Marx'ın ileteceği şeyler bu kadarla sınırlı kalmamış tabii ki.Kitapta değinilen ana hatlardan şu kısım özet niteliğinde olabilir diye düşünüyorum.Özetlerin bir kısmını yazdığım defterimden sizler için bu şekilde derledim.Hadi bakalım:)
Modern kapitalist sınıf olan burjuvazi; toplumsal üretim araçlarının sahibi olan ve ücretli emekçi çalıştıran sınıftır. Bu çalışan, bilhassa sömürülen sınıf ise proleterlerdir. Toplumların tarihini sınıf savaşımları olarak açıklayan Marks modern toplumdaki savaşımın önceki çağlarda olduğundan farklı olarak sadece bu iki sınıf arasında gerçekleştiğini iddia eder. Çünkü burjuva toplumsal kesimleri eritiyor. Sadece ve sadece iki sınıf bırakıyordu. Zaten işçi sınıfına kendi varlığını borçlu olduğu için onu silmek, yok etmek aklından bile geçmiyordu. Aslına bakılırsa işçiler de işçi olarak varlığını modern toplumun burjuvazisine borçludur. O yüzden bu iki grup sınıfsal varoluşları bakımından birbirine muhtaçtır.
Dünyada burjuva kesiminin yükselişinde önem arz eden bazı parametreler vardır. Marks bunlara değiniyor ve modern toplumun temelini anlamada yardımcı olacak bilgiler sunuyor. İlk olarak feodal toplumun mülkiyet anlayışından, düşünsel faaliyetine kadar burjuva için sağlıklı bir ortam olmadığı anlaşılmıştır. Keşifler yoluyla yeni pazarlar ve hammadde bölgeleri bulunmuş. Amerika’nın keşfi, Ümit Burnu’nun dolaşılması burjuvaziye yepyeni imkanlar sağlamıştır. Son olarak sayabileceğimiz buhar makinesinin icadı ise tüm her şeyi alt üst ederek imkanları ve alanları yüksek derecede arttırmıştır. Tabi bu kadar güce, yüksek bir hızda ulaşmış burjuva birilerini yiyecek birilerini köleleştirecektir. Ve öyle de oldu. Gerçekleşen yeni toplumsal sistem iki sınıftan ibaret ve bir efendi, bir köle sınıfından oluşmaktaydı.
Manifestonun ikinci kısım ise bir komünist tanımı yapar, komünistin görevlerinden, nasıl özellikler taşıdığına ve komünizme karşı yapılan eleştirilere verilen cevaplar vardır. Marks komünist ve işçiyi bir tutar çıkar açısından, aynı çıkar ve menfaatleri olduğunu belirtir. Yani komünistin bir bütün olarak proletaryanın çıkarlarından ayrı ve farklı hiçbir çıkarının olmadığını belirtir. Komünistin görevi siyasal iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesidir. Bundan önce tabi bir sınıf olarak var olmaları, burjuvazinin egemenliğinin sona erdirilmesi sayılabilir. Ancak bunlardan sonra siyasal iktidarın işçiler tarafından ele geçirilmesi söz konusudur.
Şimdi dilerseniz benim not aldığım ve altını çizdiğim önemli alıntılara bakalım beğeneceğinizden eminim:))
1.) İnsanlık tarihinin ortak noktası, çalışanların hep yoksul olması, çalışmayanların zenginleşmesidir.
2.)Hepiniz farkındasınız; Para da toprak da kanun da fikir de din de bu ülkede her şey sermayedarlara hizmet ediyor.
3.)İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldığı ölçüde, bir ulusun başka bir ulus tarafından sömürülmesi de ortadan kaldırılmış olacaktır.
4.)Proleterlerin zincirlerinden başka yitirecekleri bir şey yoktur. Oysa kazanacakları koskoca bir dünya vardır
5.)Londra'daki mezarında, taşa kazınmış iki alıntı, Marx'ın en temel düşüncelerini ve yaşamın anlamını özetliyordu. "Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!" ve "Şimdiye kadar filozoflar yalnızca dünyayı çeşitli biçimlerde açıklamayla yetinmişlerdir;oysa asıl sorun, dünyayı değiştirmektir."
6.)Koşullar son yirmi beş yılda ne kadar değişmiş olursa olsun, bu manifesto'da ortaya konan ilkeler bugün de o günkü kadar doğrudur.
7.)Düşmanı tanıyıp kendini tanırsın yol kendiliğinden açılır
8.)Komünizm, toplumun ürünlerini mülk edinme gücünden yoksun kılmaz; böylesi bir mülk edinme yoluyla başkalarının emeğini boyunduruk altına alma gücünden yoksun kılar, o kadar...
Alıntı bölümünü geride bıraktığımıza göre şimdi sırada genel yorumlama var.Aslına bakarsanız öyle kişisel fikirlerin sunulabileceği türden bir kitap değil.Zaten Marx felsefesinin genel hatlarını genel geçer düşüncelerle sunmuş bizlere.Roman olsa daha çok eleştiri yapardım diye düşünüyorum ama böyle bir kitaba da söyleyecek bir şeylerim yok değil:))Öncelikle kitabın dili anlaşılır ve akıcı,tıpkı bildirilerde olması gerektiği gibi.Bilinmeye kelimelerin açıklamasının verilmesi okuyucuya aşırı kolaylık sağlıyor.Okuduğum yayından bu yönüyle memnun kalmıştım.Alter yayıncılıktan okumuştum bun arada belki işinize yarar.Aşırı bir genel kültür yüklemesi yaşadım bu kitapla.Tarih olsun dönemin siyasi tavrı politika alanı ve tabii k,i Marx ve Engel felsefesinin genel hatları...
Eğer siz dev benim gibi yeni akımları ve düşünceleri öğrenmeye meraklıysanız repertuarunuzda mutlaka olması gereken bir kitap.Fikirleri desteklemekten ziyade okumak gerektiğine inanan tüm felsefeseverlere tavsiye ediyorum.Bayağı hızlı da bitmişti bun arad bunu da ekliyim.Kitabın ilk sayfalarını karıştırıp fotoğrafını çekerek gizemli bir hava verdim zannediyorum ki:)) Siz de bu gizemle havaya kapılıp Marx felsefesine adım atabilirsiniz.Şimdiden keyifli okumalar.
Hoşçakalın, felsefeyle kalın:)))) Görüşmek üzere, kucak dolusu sevgiler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Merhabalar arkadaşlar.Bugün sizleri farklı bir serüven niteliğinde bir felsefe romanı ile karşılamak istiyorum.Kitap Felsefe'ye giriş ...
-
Yazmaya başlamadan bir fotoğraf çekelim... İlk yayınımıza çok ağır olmayan bir giriş kitabıyla başlayalım istedim. Kızıma Felsefe Öğ...
-
Hepinize merhaba! Bugün diğer felsefi eser türlerinden farklı olarak hem edebi anlamda hem de kurgusal yönden (ütopik ve distopik) muhteşe...